Geri git   Kadın Gözüyle > Pembe Cafe > Tarih

Cevapla
LinkBack Seçenekler Stil
Okunmamış 28.Ağustos.2015, 23:16   #1
Senior Member
 
buse - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 10.Kasım.2014
Mesajlar: 23,185
Standart Çanakkale Savaşı Harekat öncesi



Harekat öncesi

I. Dünya Savaşı

Sanayi Devrimi'nden itibaren giderek büyüyen üretim bir yandan hammadde gereksinimini sürekli artırırken diğer yandan yeni pazarları gerektiriyordu. Diğer yandan giderek büyüyen sermaye birikimi, yeni yatırım alanları bulmaya yöneliyordu. Avrupa'nın büyük devletleri 19. yüzyıl boyunca farklı hızlarda gelişmişlerdi ve gelişmelerini sürdürebilmek için etki alanlarını genişletmek için sıkı bir rekabet içindeydiler. İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Çarlık Rusyası farklı ilgi alanlarına sahip olsalar da bu alanlar çok yerde iç içe girmektedir. Sonuçta bu rekabet, 20. yüzyılın başlarında bir savaşı kaçınılmaz olarak gündeme getirmişti.Bu ülkeler arasında süreç içinde oluşan ittifaklar da olası savaşın Avrupa çapında bir savaş olmasına yol açacaktır. Bu dönemde netleşen bu itifaklar, İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası'nın oluşturduğu İtilaf Devletleri ile Almanya, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve İtalya'nın oluşturduğu İttifak Devletleri bloklarıdır. Bu şekilde bir bloklaşma 1882 yılında Almanya, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve İtalya arasındaki bir ittifakla, bir bloğu oluşturmuştu. Kısa süre sonra 1894 yılında Fransa – Rusya, 1904 yılında İngiltere – Fransa, 1907 yılında da İngiltere – Rusya arasında antlaşmalar yapılarak diğer blok şekillenmiştir. İngiltere ve Fransa arasındaki 1904 yılı antlaşması ilginçtir. İngiltere, Fransa'nın "Kuzey Afrika'nın en iyi parçalarını" almasına göz yumuyordu, Fransa ise Mısır'daki İngiliz varlığına karışmayacaktı. İngiltere ile 1907 yılında Çarlık Rusyası arasındaki antlaşma da 1904 antlaşmasına benzer biçimde, esas olarak tarafların Avrupa dışı ilgi alanlarını düzenliyordu. İran, Afganistan, Çin ve Tibet'teki iki ülkenin çıkarları arasındaki çekişmelere çözüm getiriyordu. Tüm bunların ortaya koyduğu haliyle Avrupa'daki bu bloklaşmalar, esas olarak Avrupa dışı paylaşımı konu almaktaydı. Dolayısıyla bu bloklaşmanın sonunda ortaya çıkacak olan Avrupa çapındaki topyekün savaş, esas itibariyle Avrupalı büyük güçlerin, Avrupa dışını yeniden paylaşımı mücadelesi olarak görülmektedir.
I. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde Balkanlar da iki kampa ayrılmıştı. Bir bakıma İtilaf Devletleri'nin himayesinden olan Yunanistan, Romanya ve Sırbistan bir tarafı oluştururken İttifak Devletleri'ne daha eğilimli görünen Bulgaristan diğer tarafı oluşturuyordu. Dolayısıyla bu bölgeyle ilgili hesaplarda Bulgaristan'ın durumu hesaba katılmak zorundaydı. Nitekim 1914 yılının Haziran ayında Bulgaristan yüklüce bir borç anlaşmasıyla de facto İttifak Devletleri safına kaymıştır. Sonuç olarak özellikle Avrupalı büyük devletler arasında oluşan bu bloklaşma, yerel bir çatışmanın bile Avrupa'nın en azından dört büyük devletinin işe karşımasını gerektirecekti.
Sonuçta ortaya çıkan da bu oldu. Avusturya Macaristan İmparatorluğu veliahtı Franz Ferdinand 28 Haziran 1914 günü bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Avusturya Macaristan İmparatorluğu Sırbistan'a 48 saat süreli bir ültimatom vermiştir. Sırbistan'ın tüm oyalama çabalarına karşın 28 Temmuz Belgrad'ı bombalamaya başlayarak bu ülkeye savaş ilan etti. Ardından Çarlık Rusyası genel seferberliğe gitti. Ancak Almanya daha önce Rusya'nın seferberlik ilanını, savaş ilanı olarak kabul edeceğini tüm devletler nezdinde deklare etmiştir. Bunun üzerine 1 Ağustosta Rusya'ya, 3 Ağustosta da Fransa'ya savaş ilan etti. Bu savaş ilanlarının ardından İtalya tarafsızlığını ilan ederek Almanya – Avusturya bloğundan ayrılmış, bir yıl sonra yeniden katılmıştır.
Almanya, geçmişten beri, daha net olarak Bismarck'tan beri iki cepheli bir savaştan kaçınmaktaydı ancak bu değişmez kaderi gibi görünüyordu. Doğuda Çarlık Rusyası, batıda ise Fransa gibi iki güçlü devlet vardı. Alman İmparatorluğu'nun 1891 – 1905 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığını üstlenen Schlieffen, bu tehlikeli durum için bir plan geliştirmişti ve doğal olarak Schlieffen Planı olarak biliniyordu. Bu plan, Rusya'nın seferberliğini bir ay içinde tamamlayabileceği hesabına dayanmaktadır. Almanya, tüm gücüyle batıya saldırarak kesin sonuç elde edecek ve bunun üzerine seferberliğini anca tamamlamış olan Rusya'ya saldıracaktı. Böylelikle iki cephede savaşma durumunda düşmekten kaçınacaktı. Almanya bu stratejiyi uygulamak için 3 Ağustosta Fransa'ya savaş ilan eder etmez hiç vakit kaybetmeden, bu ülkeye Belçika üzerinden saldırı hazırlığına girişmiştir. Belçika'dan geçiş için izin istendiyse de olumlu yanıt alınmadı ve bunun üzerine Alman orduları 4 Ağustosta Belçika'ya saldırdı. Ancak kısa süre içinde bu stratejinin uygulaması başarısız oldu ve Alman Orduları Marne'de Fransız – İngiliz savunmasını aşamadı ve 12 Eylülde Marne hattında durduruldular. Artık Schlieffen Planı işlemeyecekti Bu durumda Almanya yine iki cepheli savaşla karşı karşıyaydı. Doğuda Rusya ile, batıda da İngiliz ve Fransız kuvvetleriyle çarpışmak durumundaydı. Ancak iki cephede de güçlü olamazdı, bir tarafa öncelik vermeliydi. Güçlü olmayı seçtiği cephe Batı Cephesi'ydi, doğuda zayıf kuvvetlerle oyalama muharebesi verecek, diğer deyişle savunmada kalacak, kuvvetlerinin büyük kısmını Batı'da kullanarak burada kesin sonuç elde ettikten sonra esas kuvvetlerini Rusya Cephesi'ne aktaracaktı.
Avrupa içlerindeki bu gelişmeler, İngiltere ve Fransa’yı müttefikleri Rusya’yı desteklemek zorunda bırakmıştı. Zaten Rusya, Almanya üzerinde yeterince güçlü bir baskı yapamamaktaydı. Kısıtlı endüstriyel kapasitesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız desteğine gerek duyuyordu.Ancak Almanya'yı yenilgiye uğratabilmek için Rusya'nın muazzam insan kaynaklarından yararlanmak gerekiyordu. Bunun için de Rusya mühimmat, silah ve mali olarak desteklenmeliydi. Özellikle mühimmat yönünden bu zorunluydu. Çünkü Rus ordusu mühimmat stoklarını büyük ölçüde tüketmiş durumdadır. Bu durumda ondan taarruzi bir hareket beklenemezdi. Fransa ve İngiltere’nin bu desteği sağlaması için olası dört yol vardır. Kuzey ulaşım hatlarından ikisi olanaksızdır. Kuzey Buz Denizi, yılın çok büyük bölümünde donmuş olduğundan deniz ulaşımına olanak vermemektedir, Baltık Denizi ise Alman Donanmasının denetimindedir. Orta ulaşım yolu olan Avrupa karayolu ise Alman denetimindedir. Olası dördüncü yol ise Osmanlı İmparatorluğu’nun denetiminde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşturduğu denizyoludur. Sonuçta Rusya ile müttefiklerinin irtibatı kesilmiştir. Sadece Rusya'ya yardım konusu değil, Rus buğdayının ve petrolünün Avrupa'ya getirilmesi de artık olanaksızdır.Sonuç olarak Rusya ile tek bağlantı boğazlardır. İtilaf Devletleri'nin İngiltere / Fransa ve Rusya olarak doğu – batı parçaları arasındaki tek ulaşım hattı boğazlardı. Üstelik Rus savaş sanayi, savaş sırasındaki mühimmat sarfiyatını karşılayacak kapasitede değildi ve mühimmat açığı her geçen gün büyümekteydi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun ittifak arayışı

Osmanlı İmparatorluğu, 20. Yüzyıl'ın başlarında neredeyse 200 yıldır Gerileme Dönemi'ndeydi.[29] Bu süre boyunca uğranılan askeri yenilgilere 1912-13 yıllarında yaşanan Balkan Savaşı eklenmiş, Balkanlar'daki toprakların bütün bütün elden çıkmış olmasının ötesinde en iyi eğitimli ve en iyi teçhiz edilmiş ordular bu savaşta kaybedilmişti. Dahası büyük müktarda silah ve mühimmat da terk edilmişti.
Avrupa devletleri I. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun tarafsız kalacağını varsayıyorlardı. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu savaşın ilk aylarında "savaş dışı" durum ilan etmiştir. Bu durum İtilaf Devletleri arasında olumlu karşılanmıştır. Bu sayede Boğazlar ticari deniz trafiğine açık kalacaktır. Osmanlı İmparatorluğu açısından da I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde en doğru politika tarafsız kalmak gibi görünüyordu. Ancak "bu yeterli bir çözüm müydü? Bir de mümkün müydü?". Avrupalı devletlerin Osmanlı toprakları üzerindeki niyetleri biliniyordu. Rusya, yüzyıllardır sıcak denizlere inebilmek için Boğazlar'ı istiyordu. İngiltere, Hindistan yolunun güvenliği için Filistin'i, petrolü için de Irak'ı istiyordu. Fransa, Lübnan, Suriye ve Kilikya'yı, İtalya ise Antalya'yı istemektedir. Bunları bilen Osmanlı yöneticileri, söz konusu devletlerin bu emellerine ulaşmak için, savaş sırasında ya da savaştan hemen sonra Osmanlıyı rahat bırakmayacaklarını rahatlıkla seziyorlardı. Gerçekten de Avrupa'nın büyük devletleri arasındaki gerginliklerin bir Avrupa savaşına varmasının nedenlerinden biri de Osmanlı toprakları üzerindeki emelleriydi ve İmparatorluğun parçalanması sorunuydu. Diğer değişle her devlet, kendi ilgi alanının rakiplerinden önce kontrol altına almak istiyordu.
Fakat Osmanlı İmparatorluğu için en vahim tehlike Rusya'nın durumuydu. Çarlık, Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa katılması durumunda, savaş sonrasında İstanbul'u terk etmek zorunda kalacaklarını hesaplıyor, şimdiden durumu sağlama bağlamayı gerekli görüyordu. Bunun için dönemin Dışişleri Bakanı Sergey Sazonov, 1914 yılı ilkbaharında İngiliz ve Fransız hükümetleriyle görüşmeler yaptı. İngiliz Hükümeti'nin yanıtı oldukça açıktır.


« Eğer savaş zaferle bitecek olursa İngiltere, kendilerinin Osmanlı İmparatorluğu arazisine ya da başka yerlerdeki arazilere (özellikle İran) yapacakları taleplerinin olumlu karşılanması kaydı ile İstanbul ve Boğazlar hakkındaki Rus taleplerini tasvip edecektir. »

Fransa ise bir süre Rus talebine karşı tutum takınmıştır. Ancak Akdeniz'de Alman tehdidi ortaya çıktıktan sonra karşı çıkmaktan vazgeçmiştir.Osmanlı topraklarının İtilaf Devletleri arasında gizli antlaşmalarla, savaşın sona ermesinden önce paylaşılmasının bir diğer örneğini Fransa vermiştir. Fransa'nın Suriye ve Adana bölgesini alması, İngiltere ve Rusya tarafından prensip olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki görüşmelerde Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Batı Karadeniz Bölgesi'nin Rusya'ya bırakılmasında anlaşma sağlandı. Fransa'ya verilecek toprakların çerçevesi de genişletildi. Paylaşmanın bir diğer uzantısı İngiltere ile Haşimi Ailesi'nden Şerif Hüseyin arasında yapılan anlaşmadır. İngiltere yönünden Şerif Hüseyin önemli bir kozdu, çünkü Peygamber ailesinden kabul ediliyordu. Böylelikle Osmanlı Halifesi'nin İslam Dünyası üzerindeki otoritesini sarsacak güçte kabul ediliyordu. Şerif Hüseyin de Arap Yarımadası'nı ve tüm Ortadoğu'yu içine alacak bir krallığı olsun istiyordu. Görüşmeler sonunda Arap Yarımadası, Irak ve Suriye'yi kapsayan bir krallık kurması üzerinde 1916 yılı Ocak ayında anlaşma sağlanmıştır.Ancak bu durum Fransa'yı harekete geçirdi. İngiltere ile Fransa arasıda 9-16 Mayıs 1916 tarihlerindeki bir dizi resmi mektuplaşmanın ardından Fransa'nın hakimiyet alanı yeniden belirlendi. Bu mutabakat, 29 Nisan 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması ile resmileştirilmiştir.
Diğer tarafta Osmanlı yöneticileri de Batılı devletlerin bu emellerini seziyor ve Rusya'nın en büyük tehlike olduğunu görüyorlardı. Bu durumda Osmanlı yöneticilerinin, imparatorluğun güvenliği için bir desteğe ihtiyaçları vardı. En mantıklı görünen, hem savaşta Rusya'nın ittifakı içinde olmak, hem de aynı ittifak içinde yer almakla İngiltere ve Fransa'nın desteğini sağlamak gibi görünüyordu. Bu amaçla Maliye Bakanı Cavit Bey İngiliz makamlarıyla, Bahriye Nazırı Cemal Paşa ise Fransız makamlarıyla bir süredir temas halindedir. Ancak ne İngiliz tarafı ne de Fransız tarafı bu ittifak yaklaşmasına sıcak bakmadılar. Rusya'nın da bu işe kesin olarak karşı olmasının da bu durumda payı olduğu kabul edilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun İngiltere ile ittifak girişimine olumlu yaklaşılmamasında, Jön Türk yönetiminin kısa sürede çökeceği yönündeki öngörü etkili olmuştur. Jön Türkler yerine Alman yanlısı olmayan bir iktidarın Almanya'nın Ortadoğu'daki tehdidini ortadan kaldıracağı hesap edilmektedir. Diğer yandan Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu da savaş öncesinde Osmanlıyı ittifaka almaya yakın değillerdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun dış politikası, İkinci Meşrutiyet'in ilk yıllarından (1908) itibaren Almanya'dan yavaş yavaş uzaklaşırken İngiltere'ye yaklaşmıştır. Hatta İngiltere ile bir ittifak kurulması yönünde İttihat Terakki Merkez Komitesi'nden Ahmet Rıza Bey ve Nazım Bey, 1908 yılı içinde İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey ile bir görüşme yapmışlardır. İzleyen yıllarda bir dizi olayın da etkisiyle, artık şekillenmeye başlayan İtilaf Devletleri'ne yakınlaşma sürmüştür. İtilaf Devletleri'yle bir yakınlaşma arayışlarının bir başka örneği de 1914 Mayıs ayında Mehmet Talat Paşa'nın Kırım'da Çar II. Nikolay ve Dışişleri bakanı Sazanov'la görüşmesidir. Ancak Çarlık Rusyası, diğer müttefiklerinden ayrı bir antlaşmaya yanaşmamıştır. Diğer yandan Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın Fransa görüşmeleri de bir sonuç vermemiştir.
Almanya ile ilişkiler ise Balkan Harbi sonrasında bir kesiti dönemi geçirmiştir. Balkan Harbi öncesinde bir dönem Osmanlı Ordusu Alman generali Von der Goltz düzenleme desteğini alıyordu. Ancak yenilgi sonrasında Alman desteğine güven hırpalandı ve Osmanlı Ordusu Kurmay Başkanlığı Yardımcısı görevinden ayrıldı. Bu ayrılmadan 1913 yılı Aralık ayına kadar geçen süre içinde İstanbul'da etkili olacak bir Alman politik - askeri varlığı olmamıştır. Bu ayda Liman von Sanders başkanlığında bir Alman subay grubu İstanbul'a gelmiştir. Bu grubun yetkileri oldukça geniştir. Liman von Sanders bu yetkilere dayanarak üç ay içinde Osmanlı Ordusu içinde büyük ölçüde hakim duruma gelmiştir.
Ancak İttihat Terakki'nin 1913 yılı Ocak ayında iktidara gelmesiyle Osmanlı dış politikası yeniden Almanya'ya yakınlaşmaya başlamıştır. Zaten İtilaf Devletleri ile yapılan tüm ittifak görüşmeleri boşa çıkmıştır. Bu durumda Osmanlı İmparatorluğu'nun, eğer Avrupa Savaşı öncesinde bir ittifaka girmesine zorunluluk gözüyle bakılıyorsa, tek seçenek Almanya'dır. Bir başka açıdan bakıldığında Enver Paşa'nın, Almanya'nın Avrupa'nın en güçlü askeri gücüne sahip olduğu ve bir Avrupa Savaşı'nda kesin olarak kazanan taraf olacağına güçlü bir inanç beslediği, genellikle kabul edilmektedir.[44][not 5] Fakat esas önemlisi 1890'lı yıllardan itibaren Osmanlı ekonomisinde Alman sermayesinin etkinliğinin artıyor olmasıdır.Özellikle Bağdat Demiryolu inşaasının bir Alman firmasına ihale edilmesi, Osmanlı topraklarında Alman sermayesinin Yakındoğu'ya uzanan güçlü bir rekabet durumu yaratmıştır. Bu arada Almanya'nın özellikle İstanbul'daki Türkçülük hareketini, Osmanlı'nın Rusya ile yakınlaşmasının önleyici bir manevra olarak desteklediği bilinmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa katılması

Sadrazam (Başbakan) ve Hariciye Nazırı Sait Halim Paşa Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun Sırbistan'a savaş ilanından bir gün önce 27 Temmuz akşamı geç saatlerde Alman Büyükelçisi'ni çağırtmış, iki devlet arasında Rusya'ya karşı bir savunma antlaşması yapma teklifinde bulunmuştur. Yirmi dört saate kalmadan Almanya bu teklife olumlu yanıt vermiştir. Bu mutabakat üzerine Osmanlı İmparatorluğu, Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan etmesinden bir gün sonra, 2 Ağustos 1914 günü Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Eylül sonları ve Ağustos başlarında İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi izin kullanmaktaydı. Dolayısıyla İngiltere'nin bu olaylar üzerine müdahalesi oldukça sınırlı kalmış olmalıdır. Antlaşmadan sadece Sadrazam (Başbakan) ve Hariciye Nazırı Sait Halim Paşa'nın, Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın, Dahiliye Nazırı Talat Paşa'nın ve Meclis-i Mebusan Başkanı Halil Bey haberdardır. Diğer meclis ve hükümet üyelerinin, dahası Sultan Mehmet Reşat'ın dahi haberi yoktur.
Antlaşmanın imzalanmasında Osmanlı İmparatorluğu'nun savaş hazırlıkları tamamlanana kadar tarafsız görünmesine karar verilmiştir. Diğer deyişle antlaşma gizli tutuldu, Osmanlı "silahlı tarafsızlık" ilan etti. Ertesi gün ise seferberlik hazırlıklarına başlanmıştır.
Antlaşmanın ana teması Osmanlı İmparatorluğu'nun Avusturya ve Sırbistan arasındaki çekişmede tarafsız kalması, bu çatışma Almanya ve Çarlık Rusyası arasında bir savaşa yol açarsa Almanya yanında savaşa girmekti. Diğer yandan Almanya, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü korumayı kabul etmektedir. Aslında bu antlaşma imzalandığında Almanya ile Çarlık Rusyası zaten savaş durumuna geçmiş bulunmaktaydılar.
Ekim ayı başlarında Almanya'nın savaşta kısa süre içinde kesin sonuç alma umutları sönmeye başlamıştı. Alman ordularının Batı Cephesi'nde durdurulmaları, Çarlık ordularının Galiçya'da başarılı harekatları durumu sıkışık hale getirdi. Bu durumda Almanya, kilitlenmiş durumu başka bir bölgedeki girişimlerle çözmenin yollarını aramıştır. Bu girişimlerin ip uçları Yakın Doğu'da aranmaya başlandı. Alman İmparatoru Alman Üst Komutanlığı'na emri, Osmanlı Kabinesi'nin oluru alınamazsa bile durum bir oldu bittiye getirilerek Osmanlı İmparatorluğu'nun fiilen savaşa çekilmesinin sağlanması yönündedir. Sonuç olarak Almanya ile ittifak antlaşması imzalandıktan hemen sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun bir an önce fiilen savaşa girmesi konusunda Alman baskıları başlamıştı. Bu baskılar aralıksız sürmüştü. Örneğin Alman Krupp Fabrikaları'nda hazırlanan dört adet 28 cm.lik sahil topuna Alman Denizcilik Bakanlığı el koyduğu 11 Eylül 1914 tarihli telgrafla İstanbul'a bildirilmiştir. Alman Denizcilik Bakan Vekili'nin Berlin ataşemiliteri Cemil Bey'le bir görüşmesindeki sözleri çok nettir, "Süveyş'e hareket ediniz, sahil toplarını alırsınız"
Almanya'nın, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir an önce savaşa fiilen girmesi yönünde baskısının bir taktik nedeni de Kafkasya Cephesi'ndeki Osmanlı askeri tehdidinin Almanya'nın Galiçya Cephesi kuvvetleri karşısındaki baskıyı hafifleteceğinin hesaplanmasıdır. Ekim ayına gelindiğinde İngiltere'nin ve Rusya'nın seferberlik hazırlıkları tamamlandığı ve cepheye daha fazla kuvvet getirdikleri görülmektedir. Almanya'nın kısa sürede Batı'da kesin sonuç elde etme planı bütünüyle başarısız olmuştur. Buna bağlı olarak Osmanlı'nın savaşa girmesi yönünde baskılar artıyordu. Öte yandan İngiltere Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü garanti ediyor, kapitülasyonlar'ın kaldırılmasına olumlu yaklaşıyor ve mali yardım öneriyordu. Osmanlı İmparatorluğu zaten 17 Ağustosta kapitülasyonları kaldırdığını ilan etmişti.
Almanya'dan, bir an önce savaşa fiilen girilmesi yönündeki baskılar, Enver Paşa tarafından savaş hazırlıklarının henüz tamamlanmadığı gerekçesiyle oyalanıyordu. Ancak iki Alman savaş gemisinin girişimi, bir oldu bitti durumu yaratarak Osmanlı İmparatorluğu'nun fiilen savaşın içine çekmiştir.
Goeben ve Breslau harekatı

Ana madde: Goeben ve Breslau'nun takibi
Almanya ile Osmanlı arasında ittifak antlaşması imzalandığında Alman Akdeniz Filosu (tümeni) Komutanı Wilhelm Souchon elinde iki yeni, hızlı ve muharebe gücü yüksek gemi vardır. Bunlar ağır kruvazör Goeben ile hafif kruvazör Breslau'dur. Antlaşmadan iki gün sonra, 4 Ağustosta Amiral Souchon'a iletilen şifreli telgraf mesajında İstanbul'a hareket etmesi emredilmiştir. Almanya, 4 Ağustosta Belçika'ya saldırmıştı ve Akdeniz'de bu iki gemi, İngiliz kontrolündeki Cebelitarık'tan ya da Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz dışına çıkamazdı. İki gemiden açıkça daha güçlü olan İngiliz ve Fransız filoları karşısında zor durumdaydı. Ancak iki gün sonra İstanbul'a gitme emri iptal edildi. Buna karşın İngiliz zırhlılarının yakın durumundan endişelenen Amiral 8 Ağustosta İstanbul'a gitmeye karar vermiştir. Emrindeki bir gemiyle İzmir'deki Alman deniz ateşesine, İstanbul'a giriş için izin istenmesini bildirdi.Akdeniz'deki dokuz günlük bir kovalamanın sonunda gemiler 10 Ağustosta Çanakkale Boğazı önlerinde gelmiştir. Enver Paşa Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı'na "Gemilerin bekletilmeksizin içeri alınması" talimatını vermiştir. Talimatın verilişi, bir bakıma alınışı, Başkomutanlık Vekaleti'nde göre yapan Alman subayı Baron Kress von Kressenstein tarafıdan kaleme alınan anılarında anlatılmaktadır. Baron von Kressenstein, Çanakkale Müstahkem Mevkii'nden gelen telgrafı Enver Paşa'ya ilettiğini, Enver Paşa'nın gemilerin Çanakkale Boğazına girmesi için karar verme yetkisi olmadığını ifade ettiğini anlatmaktadır. Bunun üzerine von Kressenstein itiraz etmiş ve "gemiler içeri alınsın" talimatını almıştır. Daha sonra takipteki İngiliz gemileri Boğaz'a girmeye çalışırsa sahil bataryaları tarafından ateşle karşılanması yönünde emir istemiş, Enver Paşa yine yetkisi olmadığını ileri sürünce yine itiraz etmiş ve ateş açılması talimatını almıştır.
Uluslararası antlaşmalar gereği ya gemiler 24 saat içinde Osmanlı karasuları dışına çıkacak ya da silahtan arındırılarak enterne edilecektir. Ancak Alman büyük elçisinin şiddetle karşı çıkışı üzerine gemilerin Osmanlı İmparatorluğu'nca satın alındığının ilan edilmesi gibi bir çözüme gidilmiştir. Gemilerin 80 milyon marka satın alındığı 11 Ağustosta ilan edilmiştir. Gemilere Osmanlı bayrağı çekilir. Goeben'in adı Yavuz, Breslau'nun adı da Midilli olmuştur. Bu iki Alman gemisi, bir bakıma İngiltere'nin el koyduğu Sultan Osman ve Reşadiye'nin yerine alınmış olmaktadır.
Abluka

Sonuç olarak Almanya, ileride Karadeniz'deki Rus limanlarına karşı kullancağı ve Osmanlı İmparatorluğu'nu bir oldu bitti ile fiilen savaşa sokacağı bu iki güçlü silahını Karadeniz'e atmış bulunmaktadır. Bu durum İtilaf Devletleri nezdinde bir bakıma alarma yol açacaktır.
Bu tarihe kadar Malta Üs Komutanı olan İngiliz Amiral Carden, 20 Eylül'de Abluka Filosu Komutanlığı'na atanmıştır. Emrinde İngiliz Indomitable ve Indefatigable muharebe kruvazörleri, Dublin ile Glochester hafif kruvazörleri, Verite ve Suffren Fransız muharebe gemileri ve 12 muhrip, üç denizaltı bulunmaktadır. Denizaltı sayısı daha sonra üçü İngiliz ve üçü Fransız olmak üzere altıya çıkmıştır.
Çanakkale Boğazı'nı ablukaya alan İngiliz filosu, 27 Eylülde Boğazdan çıkan Akhisar (Osmanlı torpidobotu)|Akhisar torpido botunun yolunu keserek Osmanlı savaş gemilerine ateş açılacağını bildirmiştir. Bunun üzerine boğazlar tüm yabancı gemilere kapatılmıştır. Artık ticari gemiler de boğazları kullanamayacaktır.
Yavuz ve Midilli Olayı

Bu iki güçlü savaş gemisinin Osmanlı Donanmasına katılması bir süredir zaten Donanma'nın ve Osmanlı halkının hayaliydi. Osmanlı İmparatorluğu, halktan toplanan yardım paralarıyla finanse edilen iki savaş gemisini İngiliz tersanelerine sipariş etmişti. "Sultan Osman" adı verilen geminin inşası mayıs ayında tamamlandığında, parası ödenmiş olan bu geminin teslimi, "Reşadiye" adı verilen diğer geminin teslimine ertelenmişti. Ağustos ayına kadar ertelenen teslim, 3 Ağustos günü tümüyle iptal edilmiştir. Esasen bu iki gemi Ege Denizi'nde Yunan deniz üstünlüğünü ortadan kaldıracağı gibi Karadeniz'de de Rus Karadeniz Donanmasına karşı belirgin bir üstünlük sağlayacaktı. İngiliz resmi tarihine göre Türkler tarafından "haydutluk" olarak nitelendirilmiş olan bu İngiliz tutumu, bir bakıma askeri zorunluluktu, bu denli güçlü gemilerin "düşman eline geçmesine kesinlikle müsaade edilemezdi". Sonuç olarak gemiler, İngiltere'ye kadar gitmiş olan Osmanlı deniz müfrezesine teslim edilmedi. İlginç bir denk geliştir ki aynı gün, 3 Ağustos'ta Goben ve Braslau İstanbul önlerine gelmiş bulunmaktadır.
Esasen Goeben ve Breslau, Almanya ile ittifak antlaşması imzalandığı 2 ağustostan kısa bir süre sonra, 10 ağustosta Osmanlı karasularına girmişti ve hemen hemen aynı tarihlerde Alman Üst Komutanlığı bu gemileri Karadeniz'de kullanmayı istediğini Osmanlı makamlarına iletmeye başlamış, dahası baskı yapmıştır. Berlin ataşemiliteri Cemil Bey'in 12 Ağustos 1914 tarihli şifreli telgrafından bu konu belirtilmektedir. Bir sonraki gün Enver Paşa'nın Cemil Bey'e söyledikleri ise, "seferberlik bitmeden, Bulgaristan'la tamamiyle anlaşmadan" diğer deyişle Çanakkale Boğazı savunması hazırlanmadan bu gemilerin Karadeniz'e çıkmasına izin verilmeyeceği yönündedir. Enver Paşa, bu durumda İngiliz Donanması'nın Boğazı geçeceğini düşünmektedir. Enver Paşa'nın Bulgaristan konusundaki tutumu da Berlin – Viyana – İstanbul ulaşım hattıyla ilişkilidir.
Bu oyalamalara karşın Amiral Souchon 9 Eylül 1914 tarihinde Osmanlı Donanma Komutanlığı'na atanmıştır. Hemen ertesinde Marmara'da atış talimleri ve manevralar başlatıldı. Öte yandan Karadeniz'de, İstanbul açıklarında Rus Donanması'na bağlı gemiler, Çanakkale Boğazı dışında da İngiliz ve Fransız gemileri devriye gezmektedir.Bu arada Amiral Souchon, tatbikatlara Karadeniz'de devam etmek üzere Osmanlı yetkililerine baskı yapmaktadır.
Yavuz ve Midilli’nin de içinde bulunduğu onbir parça gemiden oluşan bir Osmanlı filosunun Amiral Souchon komutasında 29 Ekim 1914 günü Karadeniz'e açılması, Osmanlı'nın fiilen savaşa girmesi sonucunu doğurmuştur. Bu gemiler İstanbul Boğazı açıklarındaki Rus gemilerine ateş açtıktan sonra Karadeniz'in kuzey kıyılarındaki Odessa, Sivastopol, (29-30 Ekim gecesi) Norvosiski ve Feodosya limanlarını bombalamışlardır. Bu taarruz, Enver Paşa'nın 25 Ekimde Amiral'e verdiği yazılı emre dayanmaktadır. Esasen Bakanlar Kurulu'nun aynı tarihli kararına aykırı olan bu emirde "Bütün filo Karadeniz'de manevra yapmalıdır. Vaziyeti uygun bulduğunuz anda, Rus filosuna hücum ediniz. Çarpışmaya başlamadan evvel, bu sabah size verdiğim gizli emri açınız." Gizli emirde ise "Türk filosu Karadeniz'de zorla üstünlük sağlamalıdır. Rus filosunu arayınız. Nerede bulursanız, harp ilan etmeksizin hücum ediniz."
Rusya'nın askeri tepkisi 1 Kasım 1914 günü Kafkasya üzerinden Osmanlı topraklarına taarruz etmek olmuştur. Aynı gün İngiliz gemileri İzmir ve Kızıldeniz'deki Akabe limanlarını bombaladılar. İki gün sonra 3 Kasımda İngiliz birlikleri Basra Körfezi'nde Osmanlı topraklarına çıkarıldılar. Aynı gün iki İngiliz ve iki Fransız savaş gemisi Çanakkale Boğazı'ndaki Osmanlı istihlarını ateş altına aldılar.
Esasen Osmanlı Donanması'nın Karadeniz Rus limanlarını bombalaması, fiilen savaşa girme yönündeki baskılara direnen Enver Paşa'yı bir oldu-bittiye getirme manevrası olarak gürülmesi gerekir. Sonuç olarak Yavuz ve Midilli Olayı, Osmanlı İmparatorluğu'nu savaşa sokan olaydır.
buse isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Tag Ekle
Çanakkale, harekat, savaşı, Öncesi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Sizin Yeni Konu Acma Yetkiniz var yok
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı




RSS Powered by vBulletin® Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions, Inc.
Şu Anki Saat: 13:43
bursa escort buca escort tuzla escort seks hikayeleri gaziantep escort seks filmi izle etlik escort izmir escort izmir escort izmir escort istanbul travesti eryaman escort çankaya escort sincan escort etlik escort Ankara escort bayan Escort ankara Escort ankara Escort eryaman Keçiören escort Escort ankara Sincan escort bayan Çankaya escort bayan istanbul Escort istanbul Escort Acıbadem Escort Ataşehir Escort Bostancı Escort Göztepe Escort Kadıköy Escort Kartal Escort Kurtköy Escort Maltepe Escort Anadolu Yakası Escort Kartal escort Kurtköy escort Maltepe escort Pendik escort Kartal escort etlik escort etimesgut escort Escort bayan Escort bayan bahisu.com girisbahis.com Escort escort escort escort travestileri travestileri altyazılı porno şişli escort istanbul escort mecidiyeköy escort beşiktaş escort taksim escort fındıkzade escort çapa escort fatih escort topkapı escort escort şişli escort bayan bayrampaşa escort merter escort escort mecidiyeköy bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort alt yazılı porno Casibom Casibom Casibom Giriş Casibom Yeni Giriş Onwin